Cimrinin Altınları
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zamanlarda, uzak bir köyde cimri mi cimri bir adam yaşarmış. O kadar cimriymiş ki, yemez içmez hep altın biriktirirmiş. Çalışmış, çabalamış sonunda bir teneke altın biriktirmeyi başarmış.
Her gece altınlarını tek tek sayar yeniden tenekesine koyarmış. Altınları düşünmekten uyku uyuyamaz olmuş. Sonunda bu altınları güvenli bir yere koymaya karar vermiş. Bir teneke altını eşeğin sırtına yükleyip köyün biraz uzağındaki bir ağacın altına gelmiş. Hemen toprağı kazıp, altınları oraya gömmüş.
Gel zaman, git zaman bizim cimri pek meraklanmış. Acaba altınlarım yerinde duruyor mu? Acaba eksilen oldu mu diye merak ediyormuş. Altınları çalınacak diye geceleri gözüne uyku girmiyormuş. Hemen hemen her gün gelip ağacın altındaki altınlarını çıkarıp tek tek sayıyormuş.
Köylülerden biri cimri adamın her sabah kalkıp aynı bölgeye gittiğini fark etmiş. Kuşkulanmış ve onu takip etmeye karar vermiş. Bakmış ki, cimri adam ağacın altından bir teneke altın çıkarıyor, altınları tek tek saydıktan sonra yerine koyuyormuş.
Bu cimri adama bir ders vermeye karar vermiş.
Cimri adam bir sabah yine toprağı kazmaya gelmiş. Bir de ne görsün? Çukurun içi taşlarla dolmuş, altınlar kaybolmuş.
Cimri adam başlamış dövünmeye, ağlayıp sızlıyormuş.
Cimrinin ağladığını gören köylü yanına gelmiş;
Uzun zamandır cimriyi gözleyen adam dayanamamış.
“Hayırdı cimri? Neden böyle ağlıyorsun, bir şeyini mi kaybettin?” diye sormuş.
Cimri cevaplamış:
– “Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Yıllarca yemeden içmeden biriktirdiğim altınlarım yok olmuş. Hepsini çalmışlar!
Köylü:
– Bre cimri! Bir teneke altının olmuş ne, olmamış ne? Kazancını yiyemedikten sonra ha bir teneke altın, ha bir teneke taş. ne fark eder? Taşları altınmış gibi farz et, toprağın altına göm. Senin için ikisi de aynı demiş.