Bir merada(mera= otlak yeri) beraber yaşayan üç öküz varmış. Bu hayvanların biri sarı, biri kara, diğeri de alaca renkliymiş. Bunlar, her zaman birbirine arka vererek otlarlar ve birbirinden ayrılmazlarmış. Kurt, bunları yemek için can atmakla beraber yanlarına yaklaşamıyormuş. Bunun üzerine, gayesine erişmek için bunların arasını açmayı düşünmüş.
Bir gün alacalı öküz diğerlerinden uzakta iken, sarı ve kara öküzün yanlarına sokulmuş, “Siz ne kadar hoş ve güzelsiniz! Fakat bu alacalı arkadaşınız sizin aranıza hiç yakışmıyor” demiş. Diğerleri bu sözü tasdik edince kurt,
“Bunu aranızdan uzaklaştırın” demiş. Onlar, bu işin çaresini sorunca, “Siz bana yardımcı olursanız ben onu sizden uzaklaştırırım” cevabını vermiş. Kimi, arkadaşının boynundan kimi, ayaklarından bastırarak kurda yardımcı olmuşlar. Kurt, büyük bir iştiha ile alacalı öküzü parçalamış.
Bir başka gün, karnı acıkan kurt, iki öküz birbirinden biraz uzak iken sarı öküze yaklaşmış, “senin rengin ne kadar da güzel, ama arkadaşının rengi siyah, o senin yanına hiç yakışmıyor” demiş. Onun da yardımı ile kara öküzü parçalamış. Sonunda sarı öküzün karşısına dikilmiş ve hiçbir hileye lüzum görmeden doğrudan doğruya “Ben seni yiyeceğim” demiş.
Sarı öküz, işin vehametinin farkına varmış. Ama artık iş işten geçmiş, yapacak bir şey kalmamış. Çaresizlik içinde şöyle mırıldanmış:
“Aslında biz, alacalı öküzü yedirdiğimiz gün yenilmiş ve bu sonucu hak etmiştik.”
Üç Öküz ile Kurt’un hikayesinin şiirleştirilmiş hali.
Üç öküz bir arada,
Otluyorken merada,
Bir kurt bunları görmüş.
Plân kurup düşünmüş:
“Önce düşman edeyim,
Parçalayıp yiyeyim.
Böl, parçala sonra yut!
Bundan başka yok umut…”
Bir gün bakmış öküzler,
Ayrı ayrı yerdeler.
Yaklaşıp birisine,
Seslenmiş ikisine:
— Ey öküzler bakınız,
Şu bön arkadaşınız;
Yakışmıyor çayıra.
Bunun rengi kapkara.
Razı olursanız siz,
Ben de onu ücretsiz,
Çayırdan ayırırım,
Sizleri kurtarırım.
Sizin olur çayırlar,
Dereler ve bayırlar…
Onlar ses çıkarmamış,
Kurt hemen parçalamış.
Üç gün geçmiş aradan,
Kurt çıkıp gelmiş dağdan.
Plân yapıp haince,
Yaklaşarak sinsice:
— Sarı öküz şuna bak,
Bu boz öküz çok ahmak,
Rengiyle övünüyor,
Seni küçük görüyor! ..
Gelme de imdadına,
Bakarım icabına…
Sana kalsın çayırlar,
Şu dağlar, bütün sular…
Sarı öküz sevinmiş.
Gülmüş ve neşelenmiş.
Ona kalmış tüm otlak (?)
Düşünmemiş ki çatlak;
Bir gün sıra gelecek!
Kurt onu da yiyecek…
Kurt yine çıkıp gelmiş,
Öküze şöyle demiş:
— Gel yanıma hey densiz,
Sıra sende edepsiz! ..
Kaçmış kurtulamamış,
Etek öpmüş, yalvarmış:
— Kurt kardeş gel eyleme.
Ne olur beni yeme!
Seninle dost olalım,
Birlikte yaşayalım…
Kurt ona demiş: — Ahmak!
Dostları sattın kaypak.
Öküzden dost edinmem,
Yiyeceğim vazgeçmem! ..
Öküz demiş: — Birader,
Alnıma yazmış kader.
Tecelliden kaçılmaz.
Bana süre ver biraz,
Dünyada kalanlara,
Nasihatle onlara
Hâlimi anlatayım,
Bir ibret aktarayım…
Kurt ona izin vermiş,
Öküz şöyle söylemiş:
— Ey geride kalanlar,
İbretten anlayanlar.
Üç arkadaş, üç candık;
Hırsımıza kapıldık,
Düşman sözüne kandık.
Aldatıldık, yanıldık…
İbret alın hâlimden,
Ben ölmüştüm ilk günden.
Ahmet Karaaslan