Nebat nene

nene

Masal diyarı “Nebat Nene” iran masalları

 

Bir bayram geceydi nebat nene odaları, killeri ve evin avlusunu yavaş yavaş temizlemişti. Birkaç tane de içi sütlü, lezzetli ekmek pişirmişti. Baldan ve şekerden tatlı torunları kendisini ziyarete geleceklerdi. Yedi çeşit yemeği sofraya dizdi. Sonra da yorgun ve yüzü kırışmış bir durumda minderine oturdu ve ayaklarını uzattı. Küçük kedisi Pişmolu da nenenin yanına oturmuştu. Nene kendi kendine şöyle dedi:

– Keşke bir şeyim olsa da torunlarım gelidiği zaman onlara versem.

Fakat her ne düşündüyse bir türlü olduramadı. Kalktı, uzandı ve rafı kadifeden kılıfla örttü. Onun altına da kazandığı birkaç akçeyi koymuştu. Fakat orada başka bir şey yoktu. Küçük sandığını açtı. Belki bir çiçekli başörtüsü veya bir çift çorap bulabilirim, diye bohçanın içini aradı. Fakat orada da bir şey bulamadı. Keder ve üzüntü nenenin kalbine oturdu. Gözleri doldu ve başı döndü. O kadar üzüldü ki, sırtını odanın samanlı çamurdan yapılmış duvarına dayadı. Sonra uykusu geldi.

Pişmolu yavaşça odanın kapısından dışarı çıktı. Doğruca gitti, balkonun köşesinde aynı yere oturdu. Kınalı tavuk, rengarenk civcivleriyle gezintiden dönüyordu. Onu görünce:

– Ne kadar şaşılacak şey Pisican, dedi. Civcivlerimle uğraşmıyorsun. Herhalde canın sıkkın.

Pisican şöyle dedi:

– Nasıl desem… Nebat Nene çok üzgün. Gönlü torunlarına bir bayramlık hediye etmek istiyor ama bir şeyi yok.

Kınalı tavuk biraz düşündü. Sonra yuvasına gitti. Birkaç tane güzel ve iri yumurta getirdi ve şöyle dedi:

– Şefkatli nene her gün bizim için su ve yem getirirdi. Kümesi temizlerdi. Soğuktan ve sıcaktan bizi korurdu. Bizim de onun arkasında olmamız gerek. Gel bu yumurtaları al ve ona götür.

Pisican sevinçle el ve ayağını salladı. Yumurtaları birer birer odaya götürrüken bir ses işitti. Şaşkınlıkla etrafa baktı. Evin tandırı onların bütün sözlerini işitmişti. Gönlü neneye bir şekilde yardım etmek istiyordu. Şöyle dedi:

– Pisican! Çabuk buraya gel. Yumurtaları bana ver. Ben de onları pişireyim. Nebat Nene daima beni koruyor. Vücuduma çamur sıvıyor, çatlaklarımı alıyor. Kuru odunla içimi ısıtıyor. Ben de onun için bir iş yapmak istiyorum. Nenenin odunların ateşiyle pişirdiği ekmeklerden dolayı hâlâ sıcak durumdayım.

Pisi, yumurtaları tandıra verdi. Tandır “ha” dedi “hu” dedi, sıcak nefesini yumurtalara üfledi, hepsini pişirdi ve dışarı çıkardı. Pişmolu sevinçten tandırın etrafında dönüyor ve miyavlıyordu. Nebat Nene onun gürültüsünden uyandı ve:

– Pişmolu, niçin uyumuyorsun?, dedi.

Tam o anda nenenin gözü yumurtalara takıldı. Pişmolu utancından başını aşağı eğdi ve şöyle dedi:

– Neneciğim bunları kınalı tavuk verdi, tandır da pişirdi. Ben de bunları güzel ve hoş renklerle boyamak istiyorum. Böylece torunların geldiğinde her birine renkli yumurtalar verirsin.

Nebat Nene çok sevindi ve:

– Sen bu işi bana bırak, dedi.

Sonra da kilere gitti. Çok bir zaman geçmeden elinde küçük bir kese ile geri döndü. Pişmolu bu keseyi iyi tanıyordu. O kese, Nebat Nene’nin kınasıydı. Nene kınayı bir kaba döktü ve su ile karıştırdı. Ondan sonra da yumurtalara sürdü.

Pişmolu, nenenin yanına oturmuş onu seyrediyordu. Bir, iki, üç saat derken gece yarısı oldu. Pişmolu’nun çok uykusu gelmişti. Nene yumurtaları yıkadı ve sofraya koydu. Ama ne yumurta! Hepsi kırmızı ve kınalı. Tıpkı Nebat Nene’nin saçlarının rengi gibi… Kınalı tavuğun kanatlarının rengi gibi… Tandırın ateşinin rengi gibi…

Nene, yumurtaları onlara göstermek istedi fakat bir de baktı ki hepsi uyumuş. Uyandırmak istemedi. Gitti, küçük döşeğine uzandı ve onlar gibi uykuya daldı..

Yazarı; Mihri Mahuti

Çeviren; Hamit turanalp