Kırmızı Ahtapot masalı
Suyun derinliklerini gerçek anlamda kimse bilmez. Orada nasıl bir hayat vardır, kimler yaşar, neler olur?
Bir zamanlar bilinmeyen bir okyanusta birbirinden çeşitli hayvanlar yaşarmış. Rengarenk; büyüklü küçüklü balıklar, deniz kızları, midyeler, deniz yıldızları, yılanlar, su böcekleri… Bir de sular aleminin kurnaz geçinen kırmızı ahtapotu. O, paylaşmayı sevmeyen, bencil bir yaratıkmış. Tüm balıklar yiyeceğini birbiriyle hatta kırmızı ahtapotla bile paylaşırken, o, bulduğu yiyecekleri gizli bir köşede kendi başına yermiş. Hani derler ya günahını bile kimseye vermeyen cinstenmiş.
Kırmızı ahtapot bir gün yiyecek aramak üzere suyun derinliklerinde gezinirken küçük bir balığa rastlamış. Küçük balık çok halsiz görünüyormuş. Kırmızı ahtapota:
-Sevgili kırmızı ahtapot, çok açım. Yakınlarda yiyecek bulabileceğim bir yer biliyor musun? Bütün gün gezindim, bulamadım. O kadar açım ki, artık yüzmeye gücüm kalmadı, demiş.
Kırmızı ahtapot gayet umursamaz bir şekilde:
-Hayır. Ben de rastlamadım yiyeceğe, deyip yoluna devam etmiş.
Oysa kırmızı ahtapot yakınlarda bir yiyecek kokusu alıyormuş. Süratle o yöne yüzmeye başlamış. Sekiz kolunun sekizine de birer yiyecek parçası alıp doya doya yemeyi planlıyormuş. Ne güzel yiyecekler bulacağını hayal ederken suyun karardığını fark edememiş. Koku onu bir bataklığa götürmüş. Arsız yosunların kol gezdiği bir bataklık. Aklı başına geldiğinde geri dönmek istemiş ama nafile. Göz gözü görmüyormuş. Çırpınıp debelenirken bir an kımıldayamaz olmuş. Sekiz kolunun sekizi de yosunlara dolanıp adeta düğüm olmuş.Her bir kolunu ayrı ayrı çekiştirip yosunlardan kurtarmaya çalıştıysa da nafile. Başarılı olamamış. Çaresizce bağırmaya başlamış:
-İmdat, imdat, imdat!
Diğer canlıların bulunduğu yerden o kadar uzaktaymış ki, sesini duyurması neredeyse olanaksızmış. Kendini kurtarmak için çabalamaya devam etmiş.
Aradan saatler geçmiş. Ahtapot burada hayatının son bulacağını düşünmeye başlamış. Buralara kadar niçin yalnız geldiğini anımsamış. Bulacağı yiyecekleri tek başına yeme sevdası yüzünden şimdi hayatı tehlikedeymiş. Bencilliğinin ona verdiği zararı, diğer canlılarla birlikte olmanın önemini anlamış. Keşke şimdi onlarla olabilseymiş, bulduğu tüm yiyecekleri onlarla paylaşırmış artık. Ama artık bütün bunlar için çok geç olduğunu düşünmüş. Ne de olsa onu burada bulmalarına imkan yokmuş. Son bir umutla yardım istemiş:
-Kimse yok mu? Kurtarın beni. İmdat !
Yorgunluk ve açlıktan uyuyakalmış olan küçük balık; uzaklardan gelen bu sesi fark etmiş. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışarak o yöne yüzmeye çalışmış. Çok geçmeden sarmaşık su yosunlarının arasında duran kırmızı ahtapotu görmüş. Ona iyice yaklaşmış. Küçük balık çok küçük olduğu için yosunların arasından rahatça sıyrılabiliyormuş.
Nihayet kırmızı ahtapot kurtarıcısını görünce inanamamış:
-Küçük balık. Kurtar beni. Dolandım kaldım burada.
Küçük balık küçük dişleriyle yosunlar kemirmeye başlamış. Dakikalar sonra ahtapot kurtulmuş. Kollarını rahatça hareket ettirerek bataklıktan çıkmış:
-Sevgili küçük balık. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.
Küçük balık:
-Kurtulduğuna sevindim.
Kırmızı ahtapot:
-Hadi bakalım. Şimdi senin karnını doyuralım. Hala aç mısın?
-Hem de nasıl.
Kırmızı ahtapot çevik hareketlerle etrafta yiyecek aramaya koyulmuş. Ve nihayet birbirinden lezzetli çeşitli yiyecekler bulmuş. Sekiz kolunun her birine birer parça alıp küçük balığa götürmüş. Küçük balık yiyecekleri afiyetle yerken:
-Sen neden yemiyorsun ahtapot kardeş?
Kırmızı ahtapot gülümseyerek:
-Hele sen bir karnını doyur, demiş. Küçük balık yemeye devem ederken aslında paylaşmanın kendisini ne kadar mutlu ettiğinin farkına varmış kırmızı ahtapot.
Bu yaşadıklarından sonra bencilliğinden vazgeçip sular aleminin en paylaşımcı, en sevecen yaratığı olmuş.
Suyun derinliklerinde böyle şeyler olur mu bilinmez ama bilinen bir gerçek vardır ki: Paylaşımlar hem karşımızdakini, hem de bizi mutlu eder. Birlikte yaşamanın gereği de budur.
Masalın yazarı: Dilek GÖKÇEN Sınıf Öğretmeni