Keloğlan ve Sazı

keloglan, keloglan masallari

Keloğlan ve Sazı

Bir varmış, Bir yokmuş Evel zamanların birinde bir Keloğlan, keleş Oğlan varmış.. Anasıyla beraber köyde fakirane bir hayat sürerlermiş..

Fakirlik adeta yazgılarıymış.

Onca yıl, anası bu fakirlikten kurtulmak için çok uğraşmış, ama, bir türlü kurtulamamış.

Keloğlan ne mi yaparmış?

Birkaç keçi ile bir de eşeği varmış. işte her gün, gün doğarken eski püskü evinden çıkar, meralara, çayırlara uzanır, eşeği ve keçilerini bir güzel doyurduktan sonra, türkülerle, şarkılarla evine dönermiş.

Keloğlan’ın arkadaşları, kendisini her gördükle rinde:

– Yaşlı kadının Keloğlan’ı, eşeğinin bile yoktur palanı, diyerek dalga geçerler, bir de kahkahalarla kendilerinden geçerlermiş.

Her keresinde, şikayet dilli olarak, bütün bunları anasına aktarınca, işittiği sözler ekseriya şöyle olur muş:

– A benim biricik oğulcuğum, ne yapalım? Bizim de kaderimiz böyleymiş. Gelen giden ne olsa söyler. İnsanların ağzı torba değil ki büzeyim. Üzme tatlı canını, hem de bu ihtiyar ananı.

Keloğlan, bu sözlere itiraz etmiş:

– Hayır ana, arkadaşlarımın lafları çok dokunu yor bana. Yarından tezi yok ineceğim kasabaya. iş bulacağım kendime, çok para kazanıp döneceğim evime. Görsünler neymiş Keloğlan…

Ne yapsın, ne desin anası:

– Peki oğlum, madem öyle düşündün. Bildiğin gibi yap, ama, beni de unutma. Yolun açık olsun.

Vurmuş kasabaya Keloğlan. Tuvalete gitmiş, bekçinin yerinde olmadığını görmüş. Fırsatı değerlendirmiş. Gelenlerden aldığı parayı cebine atmış. On beş kuruş, para kazanmış. Bir miktar yiyecek ve yün almış. Evine gelmiş.

– Ana, demiş, işte yiyecekler. Şu da yün. Eğir, çorap yap, satayım.

Şikayetlenmiş anası:

– Gözlerim görmez oldu Keloğlanım. Yapamam, anla beni.

Tabii, nihayet anası. Susmuş.

Hâlâ arkadaşları takılırlarmış.

– Yaşlı ködının Keloğlan’ı, eşeğinin bile yoktur palanı.

Bu gibi laflara, artık daha Fazla dayanamayan Keloğlan, ne yapıp edip, şu fakirlik belasından kurtulmaya yemin etmiş. Birçok plan, program yapmış, amma bunların hemen hepsi kocaman birer hayalmiş.

Bir akşam köyde bir düğün varmış.

Keloğlan anasından izin alıp düğüne gitmiş.

Bir delikanlı, elinde sazı çok güzel türküler söylermiş. Halk adeta keyfinden yerlere yatarmış. Türküler bitmiş, herkes delikanlıya bahşiş vermiş. Bir bohçayı dolduran delikanlı, bu türkülerin üstüne bir türkü da ha söylemiş.

Keloğlan, bayılmış bu işe.

Bu sazcı gibi saz çalıp türkü söylemeye heveslenmiş.

Böylece çok bahşiş atıp anası ile birlikte fukaralığa son vermek istermiş. Önce, bir saz gerekiyor tabii. Parası yokmuş ki, gidip bir saz alsın. Arkadaşı yokmuş ki ödünç istesin. Dedesinden kalma bir dut ağacı varmış. En kalın dalını kesmiş, götürmüş bir saz ustasına.

– Ustam, demiş, büyük hayır alırsın, bana bir saz yap, işte dut dalı.

– Önce para, önce para Keloğlan, diye söylenmiş adam.

– Yok, karşılığını vermiş bizimki.

– Öyleyse, benden de saz yok, hadi yaylan bakalım, diyerek, sözünü bağlamış adam.

Lakin, kafayı bir kere takmış ya Keloğlan, üstelemiş.

– Bir sazlık dal getireyim sana, olur mu?

– Hah demiş, kelini şimdi çalıştırdın, beni de razı ettin. Sazını üç gün sonra gel ol. Ama gelirken de bir sazlık dut dalı getirmeyi unutma, yoksa avucunu yalarsın.

Hoplaya zıplaya çıkıp gitmiş Keloğlan, şimdiden eline aldığı değneklerle saz çalma provaları yaparmış. Üç gün sonra, dut dalını da alıp saz ustasının dükkanına varmış. Ama saz çalmayı bilmediği için, yalvarmış.

– Ey ünlü sazcı, gel de bana acı. Budur derdimin ilacı, hem de başımın tacı. Kurbanın olam senin, şu sazı öğret…

Usta

– Ulan Keloğlan, iyi günüme denk geldin, illaki beni mecbur ettin… Otur bakayım şuraya, demiş ve tarif etmiş.

Saz çalmayı kısa sürede öğrenen Keloğlan, her sabah önüne kattığı keçileri ve eşeğiyle akşamlara kadar saz çalıp, türkü söylermiş. Tın tın tellere vurur, hop oturur hop zıplarmış.

Fakat henüz köylüleri, onun ne güzel saz çalıp, türkü söylediğini bilmezlermiş. Bu nedenle hep alay ederlermiş.

Keloğlan, böyle söyleyenlere şöyle dermiş:

Gülün ey insanlar siz gülün
Ne getireceği belli olmaz yarınki günün
Gülün ey insanlar siz gülün
İyi bir saz ustası olayım da görün.
Sabrın elinden ne kaçabilir!.

Keloğlan, artık yavaş yavaş düğünlere gitmeye, saz çalıp türkü söylemeye başlamış.

Hâlâ ciddiye almayanlar varmış. Onlara da şöyle demiş:

Alay etmeyin öyle benimle
İşim olmaz artık sizinle
Sazımı alacağım bakın elime
Paraları atacaksınız cebime.

Yine kahkahalar, köyün semalarında dalgalanmış. Buna sinirlenen keloğlan, almış sazı eline, vurmuş yanık teline.

Ben bir garip Keloğlanım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı.

Tabii, bir süre sonra bahşişler gelmeye başlamış. Cepleri almaz olmuş.

Doğru anasına koşmuş. Anası nasıl sevinmesin ki…

Böyle düğünlere gide gide, artık ünlü bir türkücü ve sazcı olmuş Keloğlan.

Anası bir gün,

– Ah Keloğlanım, görüyorsun artık perişanım, demiş. Gözlerim görmez, ellerim tutmaz oldu. Ocağımızda bir gelin olsa da, ben bir kenara çekilsem. Ha! Ne dersin dazlak kafalı oğlum?

Keloğlan acımış anasına.

– Benim öyle biri aklımda yok ana, senin varsa söyle, demiş.

Anası bir kızı önermiş:

– Küpçü Ali’nin kızı tam bize göre…

– Olmaz ana, diye karşı çıkmış oğlu, olmaz. Küpçü Ali çulsuzun biri. O dediğin kızı kendime karı, sana gelin yapmayacağım.

Anası, boynunu bükmüş:

– Ah saf oğlanım, vah Keloğlanım! Zengin kapısı bize açılmaz. Bırak bu ham hayali, görüyorsun işte bu halimi.

Ne yapsın Keloğlan, anasından geçememiş.

– Peki, sırf seni kırmamak için, ses çıkarmıyorum. Nasıl biliyorsan öyle olsun.

Kadıncağız belini tuta tuta gitmiş, Küpçü Ali’nin kapısını tıklatmış.

– Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kızını oğluma eş, kendime gelin yapmaya geldim, demiş.

Küpçü Ali, kötü kötü sırıtmış.

– Bak sen bizim Keloğlan’ın anasına. Var git işine be kadın. Yemeye ekmeğiniz yok, bir de gelmişsin kapıma kız istiyorsun.

Bu sözleri kapı aralığından dinleyen kız, çok üzülmüş. Çünkü bir düğünde saz çalıp türkü söylerken gördüğü Keloğlan’a aşıkmış. Ama, hiçbir şey diyememiş, çünkü babasından çok korkarmış.

Kadın, evine dönünce halinden anlamış oğlu ve konuşmuş.

– Ana ne bu halin, vermedi mi yoksa kızını Küpçü Ali?

Ağlamış ihtiyar kadın:

– Kovdu beni, sen önce yemeye ekmek bul, dedi.

Keloğlan, bu olaya üzülmemiş doğal olarak. Fakat, zenginlik neymiş, nasıl olurmuş, gösterecekmiş Küpçü Ali’ye.

Eşeğini çıkarmış ahırdan, sazını vurmuş omzuna, öpüp anasının ellerinden, duasını almış.

Eşeğine binip yollara düşmüş..